Bitkisel İlaç Üretiminde Değişim: Yeni İlaç Taşıyıcı Sistemler
Tüm yazılarım bitkisel ilaçların
kullanımının insanlık tarihiyle başladığını farklı şekilde ifade ederek
başlıyor, ve son yıllarda ne kadar popülerlik kazandığı, sadece ülkemizde değil
dünyada da ne kadar yaygın olarak kullandığı ile devam ediyor. Bugün de böyle
oldu. İkinci paragrafımda ise bugüne kadar hiç değinmediğim ama son yıllarda bu
konuda yapılmış çok sayıda yayın olan ve nedense son günlerde sık rastladığım
bitkisel ilaçlarda yeni ilaç taşıyıcı sistemlere değineceğim.
Bitkisel ilaçlar farklı dozaj
şekillerinde karşımıza çıkabilmektedirler. Özellikle bilinen ve uzun yıllardır kullanılan
geleneksel dozaj formları tabletler, saşeler, tozlar, yarı-katı ekstreler,
tentürler, dekoksiyonlar, çaylar ya da pomatlar şeklinde olabilmektedir. Geçmişte katıştırma,
standardizasyon, ekstraksiyon, saflaştırma, çoklu bitkisel karışımlarda marker
bileşiklerin belirlenememesi gibi validasyon ve üretimdeki zorluklar nedeniyle
yeni ilaç taşıyıcı sistemlere bitkisel ilaç üretiminde çok fazla başvurulamamıştır.
Ancak günümüzde interdisipliner
çalışmaların hızlanması, izolasyon, saflaştırma ve teşhis tekniklerindeki yeni
gelişmeler ile birlikte polimerik bitkisel nano-taşıyıcılar, fitozomlar, lipozomlar,
herbozomlar, proniozomlar, nanoemilsüyonlar, dendrimerler, transferzomlar ve
ethozomal formülasyonlar gibi farklı sistemlerin biyoaktif bitkisel ekstre ve
bitkisel etken maddeler için kullanıldığını görmekteyiz. Bu formülasyon ve
sistemler bitkisel kökenli ilaçlarda çözünürlüğün ve biyoyararlanımın
artırılması, farmakolojik etkinin artırılması, toksisitenin azalması, stabilitenin
artması, fiziksel ve kimyasal degredasyonun azalması gibi çok sayıda avantajı
beraberinde getirmiştir.
1 |
Yapılan araştırmalarda bitkilerden elde edilen ve aktivitesi tespit edilen pek çok molekül polar ve suda çözünebilir yapıdadırlar. Ancak suda çözünebilir moleküllerin (flavonoitler, tanenler, terpenoitler vb) pasif difüzyonla absorbe edilemeyecek büyüklükte olmaları ve yağda çözünürlüklerinin çok düşük olması nedeniyle yağca zengin olan biyolojik membranlardan geçişleri ciddi şekilde sınırlıdır. Dolayısıyla bu moleküller çok düşük biyoyararlanıma sahiptirler.
Son yıllarda kurkumin, kersetin,
silibin, bilobalit, marsupin, andrographolit, kumestan, metrin, embelin,
brusin, taksol, rutin, apigenin, luteolin ve bunlar gibi çok sayıda bitkisel
kökenli bileşik, ya da Silibum marianum,
Ginkgo biloba, Panax ginseng, Vitis vinifera
gibi standardize bitkisel ekstre farklı hastalıkların tedavisinde kullanılmak
üzere yeni ilaç taşıyıcı sistemlerle formülasyonları geliştirilmiş ve üretilmişlerdir.
Görüldüğü gibi bitkisel kökenli
ilaçlarda yeni ilaç taşıyıcı sistemlerin kullanılması bu ürünlerin farmakokinetik
ve farmakodinamik profillerini geliştirerek etkinlik ve güvenilirliklerini
artırılmasını sağlaması açısından önemli bir araçtır. Bu sebeple bitkisel
kökenli ilaçların üretiminde klasik yöntemler yerine multidisipliner
araştırmalar ile bu ürünlerin kalite, etkinlik ve güvenilirliklerini artıracak
şekilde yeni ilaç taşıyıcı sistemlerin ve dozaj şekillerinin kullanılmasına
ağırlık verilmelidir. Ülkemizde de araştırıcıların bitkisel ilaç
araştırmalarını, yeni önerilecek projeleri ve eğitim programlarını bu şekilde
bitkisel ilaçlarda farklı ilaç taşıyıcı sistemlere yönlendirmeleri uzun vadede
sanayi – araştırma işbirliğinin sağlanması açısından faydalı olacaktır.
(1) Ajazuddin et al., Fitoterapia, 2010, 81; 680-689.
Bonifacio et al., International Journal of Nanomedicine, 2014, 9;
1-15.
Dubey et al., Journal of Environmental Pathology, Toxicology and
Oncology, 2018, 37; 199-208.
Singh et al., Journl of Drug Delivery & Therapeutics, 2018, 8;
98-102.
Yorumlar
Yorum Gönder